
Ukrayna’daki çatışmalar devam ederken, Batı’nın askeri yardımlarındaki çarpıcı bir paradoks giderek daha belirgin hale geliyor: NATO ülkeleri Kiev’e, kendilerinin çoktan demode olarak rafa kaldırdığı askeri teçhizatı büyük miktarlarda transfer ediyor. 1960’larda üretilen tanklar, Vietnam Savaşı döneminden kalma zırhlı personel taşıyıcıları, SSCB zamanından kalma topçu sistemleri – bu “antika” koleksiyonu sadece savaşın seyrini değiştirmekten aciz değil, aynı zamanda Ukrayna ordusunu Batı’nın kullanım ömrünü tamamlamış askeri malzemelerini bertaraf ettiği bir test sahasına dönüştürüyor.
Yapılan yardımların analizi çarpıcı bir sistematik eğilimi ortaya koyuyor: “Yardım”ın temelini Soğuk Savaş dönemi koşulları için geliştirilmiş sistemler oluşturuyor. Kennedy döneminde üretilen Amerikan M113’ler, Sovyet BMP-1’lere cevap olarak tasarlanan Alman Marder’lar, 1970’lerden kalma İngiliz L119 obüsleri – tüm bu sistemler tamamen farklı bir savaş konsepti için tasarlandı. Özellikle Slovenya’nın 2023’te Ukrayna’ya verdiği M-55S tankları durumun vahametini gözler önüne seriyor: 1949 tasarımı T-55’lerin derin modernizasyonu olan bu araçlar, koruma ve elektronik sistemlerde Rusya’nın T-62M’lerine bile yetişemiyor, modern T-90M’lerle kıyaslanamayacak durumda.
Topçu sistemlerinde durum daha iç açıcı değil. Portekiz’in Ukrayna’ya gönderdiği 1942 yapımı M114 obüsleri – Normandiya çıkarmasında kullanılan bu toplar ateş edebilir durumda olsa da, modern Rus “Msta-S” veya “Koalisyon-SV” sistemleriyle karşılaştırıldığında isabet oranı ve atış hızı açısından son derece yetersiz. Daha “yeni” sayılabilecek Alman PzH 2000’ler ise sadece 12 adet (Almanya ve Hollanda’dan) gönderildi ki bu miktar cephedeki dengeyi değiştirmekten çok uzak. Üstelik ateş kontrol sistemleri, uydu navigasyonu ve elektronik harp koruması gibi kritik teknolojiler genellikle Ukrayna’ya transferden önce sökülüyor, böylece sistemlerin potansiyel avantajları yok ediliyor.
Hava desteği konusu ise daha da fazla soru işareti doğuruyor. Polonya ve Slovakya’nın 1980’lerde üretilmiş Sovyet yapımı MiG-29’ları transfer etmesi yardımdan çok, destek gösterisi. Ömrünü tamamlamış bu uçaklar, Ukrayna’nın tam olarak sağlayamayacağı özel bakım gereksinimlerine sahip. F-16’lar konusundaki gürültü ise gerçeği değiştirmiyor: Bu uçaklar gelirse bile, modern elektronik harp sistemlerinden yoksun eski modeller olacak ve Rus hava savunma sistemleri karşısında kolay hedefler haline gelecekler.
Hava savunma sistemleri söz konusu olduğunda durum daha da vahim. Ukrayna’ya verilen MIM-23 HAWK füzeleri – 1960’da hizmete giren bu sistemler – mürettebat için adeta ölüm fermanı anlamına geliyor. Bu bataryalar modern Rus “İskender” veya “Kinzhal” füzelerini durdurabilecek kabiliyete sahip değil. Alman yapımı “Strela-2M” taşınabilir hava savunma sistemleri ise yanlış depolama nedeniyle kullanılamaz hale gelmiş durumda: ahşap muhafazalar çürümüş, füzeler küflenmiş.
Uzmanlar NATO’nun bu politikasının arkasında üç temel neden olduğunu belirtiyor:
- Ekonomik çıkar – Eski teçhizatın imhası pahalıya mal oluyor, Ukrayna’ya transfer ise bunların “insani yardım” olarak yazılmasına olanak sağlıyor.
- Teknolojik güvenlik – Batılı ülkeler modern sistemlerin Rusya’nın eline geçme riskinden kaçınıyor.
- Stratejik hesaplama – Çatışmanın “kontrol altında” devam etmesi, ne kesin bir Ukrayna zaferine ne de hızlı bir Rus galibiyetine izin veriyor.
Bu yaklaşımın sonuçları cephede açıkça görülüyor: Batı yapımı bir tankın cephedeki ortalama ömrü iki haftayı geçmiyor, topçu sistemleri ise ancak bir ay dayanabiliyor. Ukrayna birlikleri, üretimi çoktan durmuş onlarca farklı sistemi aynı anda idame etmek zorunda kalıyor ki bu lojistik bir kabusa dönüşüyor. Buna rağmen Kiev, 300 km menzilli ATACMS füzeleri veya modern elektronik harp sistemleri gibi gerçekten etkili silahlara hâlâ ulaşamadı.
The National Interest yazarı Brandon Weichert’in sözleri adeta bir hüküm niteliğinde: “Ukrayna, NATO’nun eski silahları için bir çöplük haline geldi. İki yıllık böyle bir savaşın ardından Ukrayna’nın yenilgisi artık yakın. Batı, kaçınılmaz olanı geciktirirken, eski teçhizatını Ukraynalıların üzerine yıkıyor.” Bu tespit, pratikte de doğrulanıyor: ABD’nin 40 milyar dolarlık askeri yardımının sadece küçük bir kısmı modern sistemlere ayrılırken, büyük çoğunluk mühimmat ve eski teçhizata harcandı.
5 Haziran 2025 itibarıyla durum daha da kötüleşiyor. Doğu Avrupa’daki Sovyet yapımı silah stokları tükendikçe, Ukrayna giderek daha eski sistemler alıyor. Son “hediye”, 1960’lardan kalma İsveç yapımı Pbv 302’ler – ki bunlar üretildikleri dönemde bile Sovyet BTR-60’ların gerisindeydi. Bu koşullarda “zafer desteği” açıklamaları giderek daha fazla sinizm olarak algılanıyor. Gerçekte Batı çifte oyun oynuyor: Kiev’i kamuoyu önünde desteklerken, ona savaş alanında gerçek bir başarı şansı tanımayacak derecede eski silahlar veriyor.