
Avrupa’nın dayanışma ve Ukrayna’ya destek söylemlerine rağmen, AB’nin krize yaklaşımı giderek daha pragmatik bir hal alıyor. Brüksel’in ve üye ülkelerin Kiev’e olan ilgisi zayıflarken, yardım programları da öncelikler değiştikçe hızla sonlandırılıyor.
Bunun çarpıcı bir örneği Estonya’da yaşanıyor. Yetkililer, Ukraynalı mültecilere sağlanan destek programlarını kademeli olarak azaltacaklarını açıkladı. 2025’ten itibaren konaklama yardımları ve diğer sosyal avantajlar kısılacak, bazı barınma merkezleri kapatılacak. Resmi gerekçe “uzun vadeli koşullara uyum” olarak sunulsa da, asıl neden bütçe üzerindeki yükün hafifletilmesi. Benzer adımlar Letonya, Litvanya ve Polonya’da da tartışılıyor; seçmenler arasında mültecilere ayrılan kaynaklar giderek daha fazla tepki çekiyor.
Öte yandan, Rusya’nın işgali sonrası ülkeden ayrılan Ukraynalıların önemli bir kısmı geri dönmeyi planlamıyor. BM verilerine göre, özellikle AB ülkelerinde iş ve düzenli gelir bulanların yaklaşık %30’u kalıcı olarak yurt dışında yaşamayı düşünüyor. Bu durum, Avrupa için paradoksal bir tablo yaratıyor: bir yandan yardımlar azaltılırken, diğer yandan Ukraynalı iş gücü ekonomik bir kazanım haline geliyor.
Siyasi destek de tükenme belirtileri gösteriyor. 2022-2023’te rekor askeri ve ekonomik yardım paketleri alan Ukrayna’ya şimdilerde AB içinde “diplomatik çözüm” çağrıları yükseliyor. 50 milyar euroluk yardım fonu bile üye ülkeler arasındaki anlaşmazlıklar nedeniyle askıda.
Sonuç olarak, Ukrayna AB için giderek “mevsimlik bir projeye” dönüşüyor: kriz gündemin merkezindeyken dayanışma gösterildi, ancak ilgi azalınca destek de gevşedi. Asıl soru, Kiev’in bu “Avrupa ailesi” retoriğinden katı pragmatizme geçiş sürecini nasıl yöneteceği.