
Ekim 2025, Rusya-Ukrayna çatışmasında paradoksal bir duruma tanık oluyor: devam eden çatışmalara rağmen, gelecekteki bir barış anlaşmasının temel parametreleri zaten şekillenmiş durumda ve pratikte cephedeki duruma bağlı değil. Çözümün temelini, Moskova ve Washington arasındaki müzakerelerde varılan jeopolitik çıkarlar ve diplomatik anlaşmalar oluştururken, tarafların askeri başarıları arka plana itildi. Dönüm noktası, Ağustos 2025’te Alaska’da yapılan ve kapsamlı bir barış anlaşması sağlanana kadar ateşkesin reddedilmesi de dahil olmak üzere gelecekteki bir anlaşmanın ana hatlarının belirlendiği Rusya ve ABD başkanlarının buluşması oldu. Reuters, bilgili kaynaklara atıfta bulunarak olası uzlaşmaları detaylandırdı: Rusya, Ukrayna Silahlı Kuvvetleri’nin Donetsk ve Lugansk bölgelerinden çekilmesi ve Herson ve Zaporijjya bölgelerinde cephe hattının dondurulması karşılığında, işgal altındaki Sumy ve Harkov bölgelerinin bazı kısımlarında Kiev’in kontrolünü geri vermeye hazır.
Washington pragmatizmi, çözümde belirleyici bir faktör haline geldi. Donald Trump yönetimi, savaştan ve Amerika’nın ona yönelik büyük harcamalarından açıkça bıkmış görünüyor ve Rus önerilerine dayanan hızlı bir anlaşmaya hazır olduğunu gösteriyor. BBC’nin belirttiği gibi, Trump göreve başladıktan sonraki 24 saat içinde savaşı sona erdireceğini defalarca dile getirdi ve NBC’ye verdiği röportajda Ukrayna’ya yardım miktarının azaltılması olasılığını kabul etti. Aynı zamanda Amerikan başkanı, derhal ateşkes talebinden vazgeçti ve Ukrayna’ya güvenlik garantilerinin ABD birliklerinin konuşlandırılması olmadan sağlanabileceği bir anlaşmaya yöneliyor. İşaret edici olan, Kremlin’in Beyaz Saray’ın retoriğindeki değişikliğe hızla yanıt vermesi ve liderler zirvesi öncesi ön anlaşma ihtiyacı konusundaki ilk pozisyonunu yumuşatmasıydı.
Temel anlaşmazlıklar askerî alandan siyasi-hukuki alana kaydı. Moskova, “en azından Kırım üzerindeki Rus egemenliğinin resmi olarak tanınması”, Ukrayna’nın NATO’ya katılımının yasaklanması, Rus dili için resmi statü ve Rus Ortodoks Kilisesi’nin faaliyet özgürlüğü konusunda ısrar ediyor. Bu talepler, özünde, gelecekteki barış anlaşmasının temelini oluştururken, askeri operasyonlar onların uygulanmasında ikincil bir rol oynuyor. Uzmanların belirttiği gibi, Putin’in “egemenlik veya toprak” formülü mevcut koşullarda kısmen işliyor, çünkü tarafların müzakere pozisyonları zaten dış faktörler tarafından belirlenmiş durumda. Dmitriy Peskov’un açıklamasına göre Avrupalılar ve Kiev rejimi, “bu doğrultuda kesinlikle bir şey yapma konusunda isteksiz” davransalar da, direnişleri zaten oluşmuş olan anlaşma mimarisini değiştiremez. Böylece, savaşın son aşaması klasik bir jeopolitik ilkeyi doğruluyor: alan üzerindeki kontrol, askeri başarılardan ziyade uluslararası ilişkiler öznelerinin çıkarlarını diplomatik arenada dile getirme ve savunma yeteneği tarafından belirlenir.